🌉 Yürüyüşünde Tabii Ol Ne Demek
Xa6NP. Çocuklarımıza vereceğimiz namaz terbiyesinin önemi nedir? Peygamberler nesillerine namazı nasıl öğütlemişlerdir?Hazret-i Lokman; tevhid şuurundan sonra ibâdet, tebliğ ve şahsiyet tavsiyelerine şöyle devam eder “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret! Doğrusu bunlar, azim gerektiren işlerdir.” Lokmân, 17 Evlâtlarımıza Namazı Aşılamalıyız Hazret-i Lokman, evlâdına ilk ibâdet olarak namazı emrediyor. Âyet-i kerîmede de buyurulur “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et!…” Tâhâ, 132 Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurur “Çocuklarınıza yedi yaşında iken namaz kılmayı emrediniz tâlim edin. On yaşında namazı terklerinden dolayı cezalandırın.” Tirmizî, Salât, 299 Maalesef zamanımızda; “Çocuktur, gençtir, hevesini alsın!” diyerek evlâtlarının dînî eğitimini ihmâl eden ve gevşeklik gösteren anne-babalar olmaktadır. Unutulmamalıdır ki, nefs doymaz. Hevesini almaz. Bilâkis tiryaki olur. Bir daha bırakamaz. Peygamberimiz, kızı Hazret-i Fâtıma ve damadı Hazret-i Ali’yi gece namazına kaldırırdı. Namazı evlâtlarımıza emredebilmemiz için; bu vazifeye, onlara Kur’ân eğitimi vermekle başlamamız gerekir. Kur’ân eğitimi, küçük yaşlardan îtibaren îtinâ ile yerine getirilmesi îcâb eden bir vazifedir. Zira çocuğun kulakları Kur’ân’ın sesine, kalbi Kur’ân’ın dünyasına âşinâ olmalıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur “Kim Kur’ân’ı küçük yaşlarda öğrenirse Kur’ân onun etine ve kanına işler yani Kur’ân’ın feyziyle nurlanır.” Ali el-Müttakî, Kenz, I, 532 Hazret-i Lokman, îman ve ibâdet nasihatlerinden sonra ahlâkî öğütlere başlıyor. Zira bir mü’minin; sözleri, yürüyüşü, duruşu, bakışı, her davranışı zarâfet ve nezâket içinde olmalıdır “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” Lokmân, 18 “Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt! Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” Lokmân, 19 Hazret-i Lokman’ın, diğer peygamber ve sâlih zâtların nesiller husûsundaki en büyük endişeleri, âhirette evlâtlarından ayrı düşmektir. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl 2020 Ay Şubat, Sayı 180 İslam ve İhsan
Lokman Suresinin Türkçe Anlamı Nedir? Lokman suresi Türkçe meali aşağıdaki gibi verilmiştir • Elif Lâm Mîm. • Bunlar, hikmet dolu Kitap'ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş ayetleridir. • Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. • İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. • İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. • Ona ayetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir ağırlık var da büyüklenerek arkasını döner. Ona, elem dolu bir azabı müjdele. • Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için içlerinde ebedi kalacakları Naîm cennetleri vardır. Allah bu konuda gerçek bir vaadde bulunmuştur. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. • Allah gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. • İşte Allah'ın yarattıkları! Haydi, Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın yarattığını bana gösterin! Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler. • Ant olsun, biz Lokman'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır. • Hani Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti "Yavrum! Allah'a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür." • İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. İşte onun için insana şöyle emrettik "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır." • "Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim." • Lokman öğütlerine şöyle devam etti "Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, herşeyden hakkıyla haberdar olandır." • "Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir." • "Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez." • "Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!" • Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah'ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır. • Kendilerine, "Allah'ın indirdiğine uyun" denildiği zaman, "Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Şeytan kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? • Kim iyilik yaparak kendini Allah'a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah'a varır. • Kim inkâr ederse, onun inkarı seni üzmesin. Onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. Allah göğüslerin içindekini kalplerde olanı hakkıyla bilendir. • Biz onları dünyada biraz yararlandırırız. Sonra da onları ağır bir azaba sürükleriz. • Ant olsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah" derler. De ki, "Hamd Allah'a mahsustur." Fakat onların çoğu bilmezler. • Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Şüphesiz Allah her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye layık olandır. • Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah'ın sözleri yazmakla yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. • Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. • Görmedin mi ki Allah geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri kendi yörüngesinde belli bir zamana kadar akar gider. Şüphesiz Allah işlediklerinizden hakkıyla haberdardır. • Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir, onu bırakıp da taptıkları ise bâtıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür. • Görmedin mi ki, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah bunu ayetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır. • Onları denizde, bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah'a has kılarak ona yalvarırlar. Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim ayetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder. • Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah'ın va'di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. • Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, herşeyden hakkıyla haberdar olandır. Lokman Suresinin Fazileti Nedir? Lokman Suresinin faziletleri şu şekilde sıralanabilir • Maddi ve manevi her türlü hastalığa karşı 7 kez okunabilir. Aynı zamanda Lokman Suresi, yazılıp zemzem olan bir kap içerisine konulur ve içilirse pek çok hastalığa şifa olur. • Lokman Suresini okuyarak bir araca binilmesi halinde meydana gelebilecek her türlü kazaya karşı korumaktadır. • Ruh sıkıntılarından kurtulmak için Lokman Suresini okumak da kişiye oldukça iyi gelir. • Lokman Suresi, ruhsal bunalımlar geçiren kişilere 7 kez okunursa maddi – manevi her türlü hastalığa şifa olur. Lokman Suresi Neden Bahseder? Lokman Suresinin bahsettiği konu genel hatları ile Lokman'ın oğluna verdiği öğütleri içerir. Ayetler içerisinde şirk inancının yasaklanması, anne ve babaya saygı gösterip meşru buyruklarına uyma, sorumluluk duygusu, iyilik için çaba gösterme ve çalışma, sabır, tevazu gibi ahlaki ödevlerden bahsedilir. Aynı zamanda Lokman Suresi içerisinde putperestleri şirk koşmaktan vazgeçirmeye çalışma ve onlara kurtuluş yolunu göstermeyi amaçlayan bilgiler bulunmaktadır. Haberler Haberler Lokman Suresi okunuşu ve Türkçe anlamı! Lokman Suresi nasıl okunur? Lokman Suresi fazileti...
"Allah'ın kitabından bir harf okuyanın, okuduğu harfe karşılık sevabı vardır. Bir iyilik on katıyla değerlendirilir. Elif, Lâm, Mîm bir harftir demiyorum. Elif de harftir, lâm da harftir, mim de harftir." Hadis-i Şerif Kıymetli Kardeşlerim, Ramazan-ı Şerif Kur'ân ayıdır malumunuz. Gerek bendeniz gerekse kıymetli hocaefendiler hep bunu söyler dururuz bu ayda. Aman üstüne biraz daha fazla eğilin, bilmiyorsanız fırsat bu fırsat öğrenin, biliyorsanız daha seri okur hâle gelin, ezberleyin diye elimizden geldiğince hatırlatırız. Yevmi mahşerde Kur'ân bize şefaatçi olacak deriz, önce kendimizi sonra da din kardeşlerimizi teşvik etmeye gayret ederiz. Bugün sizlere, Kur'ân'ın daha dünya da iken şefaat ettiği bir kadıncağızın hikâyesini, Tabiinden Abdullah İbn-i Mübarek'in ağzından anlatacağız. Hem de bu vesile ile Rabbimizin lütfu, Efendimiz'in saa mucizesi Kur'ân'ımızla bir kez daha muhabbet tazeleyeceğiz inşaallah. KUR'ÂN'LA KONUŞAN KADIN * Tâbiin'den Abdullah İbn-i Mübarek anlatıyor Bir sene hacca gidiyordum, yolda oldukça yaşlı bir kadın gördüm. Yolunu şaşırmış, perişandı. Karanlıkta yaklaşıp, selâm verdim. Kadın başını kaldırdı, Yasin sûresinden, "Onlara merhametli Rabbin söylediği selâm vardır." diyerek selâmımı aldı. * Kadına; "Buralarda ne işin var, ne yapıyorsun?" diye sordum. Kur'ân-ı Kerim'den, Zümer sûresi 36. âyetle bana cevap verdi "Allah kuluna kâfi değil midir? Seni Ondan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur." Anladım ki, kadın yolunu şaşırmış buralarda dolaşıyor. * Kadına tekrar sordum, "Nereye gitmek istiyordun?" Cevaben; "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye Muhammed kulunu Mescidi Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir." İsrâ sûresinin okudu bana; anladım ki Hacdan geliyor, yani Mescid-i Haram'dan Kâbe'den geliyor ve Mescid-i Aksâ'ya Kudüs'e gidiyor. ? Yine sordum; "Kaç gündür buralardasın?" Bana, "ORabbim! Dedi, çocuğum olacağına dâir bana bir işaret ver. Allah Sana işaret, sapasağlam olduğun hâlde üç gün insanlarla konuşamamandır, buyurdu." Meryem sûresinden 10. âyeti okudu. Demek ki, üç günden beridir buralarda. * "Buralarda ne yiyip ne içiyorsun?" dedim. Şuâra sûresinden 10. âyetle cevap verdi. "Beni yediren, içiren O'dur." Anladım ki bu kadın ehli tasavvuf. * Yaşlı kadına; "Buralarda su yok, neyle abdest alıyorsun? Nasıl namaz kılıyorsun?" diye sorunca, bana Mâide sûresi 6. âyeti okudu "Su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de, yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi onunla mesh edin." Demek ki kadın, teyemmüm ederek ibadet ediyor. * Kadına sordum "Sen açsındır, benim ekmeğim var, sana verebilirim. Versem yer misin?" Bakara sûresinin 187. âyetiyle bana cevap verdi "Sabahın beyaz ipliği aydınlığı, siyah ipliğinden karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın." Anladım ki kadın oruçlu. * Ona yine sordum "Mevsim Ramazan olmadığı hâlde ne orucu tutuyorsun?" Bakara 158 "Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah kabul eder ve yapılanı hakkıyla bilir." Meğerse kadıncağız nâfile oruç tutuyormuş. * Bir şey kafama takıldı, neden hiç dünya kelâmı konuşmuyor da, hep Kur'ân'la cevap veriyor. Bunu kendine sordum "Neden bizim gibi konuşmuyorsun?" Bu kez de, Kâf Sûresi 18. âyeti okudu, bana. "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." Yani insanın her konuştuğunu yazan ve yaptıklarını gözetleyen melekler vardır, onun için yanlış konuşurum diye, hep Kur'ân konuşuyor. * Yine sordum "Kimin nesisin, kocan kimin kimsen yok mu?" deyince, bana İsra sûresi 36. âyet ile cevap verdi. "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur." * Ben özür diledim, bunun üzerine kadın arkasından benim kalbim kırılmasın diye, Hz. Yusuf'un kardeşlerine söylediği sözü yani Yusuf Sûresi 92. âyeti okudu "Yusuf dedi ki Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir." * Ona, "Sen yorulmuşsun deveme bindireyim mi?" diye sorunca bana, Bakara sûresi âyet 197. okuyarak cevap verdi "Ne hayır işlerseniz onu Allah bilir. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir." Anladım ki memnun olacak; "Hadi bin deveye." dedim. * Kadın deveye binerken Nur sûresi âyet 30'u okudu "Resûlüm! Mü'min erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır." Yani deveye binerken kadının üstü başı açılabilir. Onun için kadın ikaz ediyor; Bakma, diyor. Bunu da âyetle anlatıyor. * Kadıncağız deveye binerken elbisesi yırtıldı, arkasından kendi kendine Şûra sûresi 30. âyeti okumaya başladı "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu affeder." Elbisesinin yırtılmasına bir hatasının sebep olduğunu söylemek istiyor, ardından da Zuhruf sûresinin 12. âyetini okuyordu "Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti." Allah'ın, çölün ortasında nasıl binek gönderdiğini âyetle anlatıyordu. * Devenin yularından tuttum, yüksek sesle bir şeyler söylenerek yürümeye başladım ki, tam o anda kadın Lokman sûresi 19. âyetini okudu "Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir." * Bu sefer hâlimi düzelttim, elimi kulağıma attım ve şiir okumaya başlayınca kadın, Müzzemmil sûresi 20. âyetin orta kısmını okudu, bana "Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun." Kur'ân varken ne diye şiir okuyorsun, demek istiyor. * Ben de ona "Seni tebrik ederim, sana hayır verilmiş" dedim. Kadın, Zümer sûresi 9. âyeti okudu "Akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." ? * Bu sefer tekrar sordum "Senin kocan var mı?" diye. Bana Mâide sûresi 101. âyeti kerimeyi okudu. "Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın." Benim sorumu beğenmedi. * Nihayet kaybettiği kafilesini bulduk ve kadını onlara teslim ederken sordum "Bu kafilede senin neyin vardır?" Bana, Kehf sûresi 46. âyetle cevap verdi "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır." * "Kafilede ne iş yaparlar?" dedim. Kadın, Nahl sûresi 16. âyeti okudu "Daha nice alâmetler yarattı.Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar." Anladım ki, oğulları ve malları var, çocukları kafilede kılavuzluk yapıyorlar. Yani yol gösteriyorlar. * "Peki, isimleri nelerdir?" diye sordum. Bana, Nisa 125. âyeti okudu "Allah İbrahim'i dost edinmiştir." Demek ki, birinin adı İbrahim. Sonra, Nisa 164. âyeti okudu. "Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu." İkinci oğlunun adının da, Musa olduğu anlaşıldı. Sonra Meryem 12. âyeti okudu. "Ey Yahya! Kitab'a Tevrat'a var gücünle sarıl!" dedik ve henüz sabi iken ona ilim ve hikmet verdik." Üçüncü oğlunun adı da, Yahya imiş. * Kafileden bu isimleri çağırdım. Üçü de geldiler, annelerine sarıldılar. Anneleri cebinden bir para çıkardı oğlunun birine verdi ve Kehf sûresi19. âyeti okudu "Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, şehrin hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nâzik davransın gizli hareket etsin ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." * Yiyecekleri şehirden getirdiler annesinin önüne koydular ve iftar vakti gelmişti, hepsi annesinin gözüne bakıyordu. Anneleri "Boş günlerde yapmış olduğunuz ibadetlerinize mukâbil yiyiniz içiniz." âyetini okudu ve oruçlarını açtılar. * Beni yemeğe davet ettiler, ben kabul etmedim. Çocuklara; "Annenizin bu hâli nedir? Âyetten başka bir şey söylemiyor. Bunun sebebini bana anlatmadığınız sürece yemeğe gelmeyeceğim." deyince, kadının büyük oğlu "Vallahi ben kırk yaşındayım, annem kırk yıldır yanlış bir şey söylerim de, günah kazanırım diye, hep Kur'ân'la konuşuyor." dedi. Ben de, Cuma sûresi 4. âyeti onlara okudum. "Bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir." * Abdullah İbn-i Mübarek Hazretleri diyor ki; Daha yanlarında kalsaydım, günlerce Kur'ân konuşabilirdi. İşte İslâm tarihinde Kur'ân-ı hayatına hâkim kılmış nice büyükten sadece bir tanesi. * Rabbim bizleri evlatlarımızla birlikte, Kur'ân'ın hâdimi eylesin. Kur'ân-ı bize şefaatçi eylesin. Her iki dünya da bize yâr eylesin ve bizleri Kur'ân'ın sırrı ile Rabbim, merzuk eyleyerek bu Ramazan-ı Şerif'de onun şikayetinden de emin eylesin. Âmin. AYET-İ KERİME * "Rabbimiz, eşlerimizden ve zürriyyetimizden bize göz aydınlığı bağışla ve bizi muttakilere takva sahiplerine imam kıl." Furkan 74 * Ey Muhammed! De ki "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir." İsrâ 88 HADİS-İ ŞERİF * "Allah yeryüzünde azabı hak etmiş olanları azaplandıracağı zaman, Kur'ân'ı öğrenmeye çalışan çocukların yüzü suyu hürmetine azap etmekten vazgeçer." Dârimi * "Çocuğuna Kur'ân öğreten babaya Cennette taç giydirilir." Taberânî ? "Kim Allah'ın kitabından bir ayet öğrenirse, kıyamet günü öğrendiği bu ayet onu gülerek karşılar." Buhârî SORDUM-ÖĞRENDİM Dini bir emri yerine getirmemeye veya bir haramı işlemeye yemin eden kişi ne yapmalıdır? Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya ya da haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin etmek, Müslümana yakışmaz. Bakara Suresi 224'te "İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah'ı siper yapmayın. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." Bununla birlikte, bu tür bir yemin edildiğinde, yeminini yerine getirmeyip bozmak ve ardından yemin keffâreti vermek gerekir. Efendimiz sas "Bir kimse bir şey için yemin eder, sonra da ondan hayırlısını görürse yeminini bozsun ve keffâret ödesin" buyurur. DUA KUR'âN-I KERİM'DEN DUA ÂYETİ * Rabbenâ ve âtinâ mâ veadtena âlâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyameh, inneke lâ tuhliful mîâd." Âl-i İmran 194 * "Rabbimiz! Bize peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen verdiğin sözden dönmezsin." Âmin Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. Eyvah ramazan ayı bitti! 18 Temmuz 2015, Cumartesi Mü'minlerin 11 ay yolunu gözledikleri, rahmet, mağfiret ayı sona erdi. Acaba bu ayın nimetlerinden nasiptar olabildik... Niye bayram ettiğini bilmeyen, niye oruç tuttuğunu da bilmez! 17 Temmuz 2015, Cuma Kardeşlerim, Ramazan-ı Şerif'in sonunda "Oh Ramazan'dan kurtulduk!" der gibi, bitişine sevine sevine, yeme içme... Fitrelerinizi unutmadınız değil mi? 16 Temmuz 2015, Perşembe Kıymetli dostlar olur insanlık hâlidir; iş, güç, verdim, veriyorum derken unutulabilir, Fitre'lerinizi Bayram Namazı'ndan... Ümmetim tek vücut gibidir! 15 Temmuz 2015, Çarşamba Kıymetli dostlar, sayfamızdaki resimlerle dünyanın dört bir tarafından sizlere Ümmet-i Muhammed'in Kadir Gecesi... Zekatı verenin malı da kalbi de temizlenir 14 Temmuz 2015, Salı Zekat sadece malı temizlemez, o mala sahip olma hırsını da kalpten temizleyen, eşi benzeri olmayan bir ibadet,...
Kim o? Kapıyı çalan kimdir?Ashâb-ı kirâmdan Hz. Câbir diyor ki KİM O? “Bir gün, Resûlullâh’a gittim ve kapısını çaldım. Resûl-i Ekrem Efendimiz –Kim o? diye sordular. –Benim! diye cevap verdim. Bunun üzerine Allâh Resûlü –Benim, benim! diye tekrar etti. Gâliba bu cevâbımdan hoşlanmamıştı.” Buhârî, İsti’zân, 17[1] KAPIYI ÇALAN KİMDİR? Ârifler sultânı Hazret-i Mevlânâ bu hadîs-i şerîfteki nükteleri gönül lisânıyla şöyle şerh eder “Birisi geldi, bir dostun kapısını çaldı. Dostu içerden –Ey güvenilir kişi, kimsin?» diye seslendi. Kapıyı çalan –Benim.» deyince, dostu –Öyleyse git! Senin için henüz içeri girme zamanı değildir. Böyle bir mânevî nîmetler sofrasında ham kişinin yeri yoktur.» dedi. Ham kişiyi, ayrılık ve firak ateşinden başka ne pişirebilir? Nifaktan, iki yüzlülükten onu ne kurtarabilir? O zavallı adam kapıdan döndü, tam bir sene yollara düştü, dostunun ayrılığı ile yandı, yakıldı. O yanık âşık, ayrılık ateşi ile pişerek döndü geldi, dostunun evi etrafında yine dolaşmaya başladı. Ağzından sevgili dostunu incitecek bir söz çıkmasın diye, binbir endişe içinde ve yüzlerce defa edep gözeterek kapının halkasını yavaşça vurdu. Dostu içerden –Kapıyı çalan kimdir?» diye seslendi. Adam –Ey gönlümü almış olan! Kapıdaki de sensin.» cevabını verdi. Dostu –Mâdemki şimdi “sen” “ben”sin. Ey “ben” olan, “ben”den ibâret olan, haydi gir içeri! Bu ev dardır; bu evde, iki “ben”i alacak yer yoktur. İğneden geçirilecek bir iplik, ayrılır da iki iplik olursa, yâni ucu çatallaşırsa iğneden geçmez. Mâdem ki sen tek katsın, birsin; gel bu iğneden geç!» dedi.” Mesnevî, 3052-3064 Demek ki seven, sevdiğinin hâliyle hâllenip onunla aynîleşme yönünde belli bir kıvâma gelmeden, gerçek bir dost olamaz. Bu sebepledir ki artık, o olgunluğa erişen kapıdaki adam, içeriden gelen “–Kim o?” suâline “–Bir ben ki, baştan başa sen!” ifâdesiyle karşılık vererek, dostuyla hemhâl oluşun makbûl olan seviyesini elde ettiğini bildirmiş olmaktadır. BENLİĞİ ALT EDEN KİŞİ! Hazret-i Mevlânâ şöyle devam eder “Ey nefsindeki benliği alt eden kişi! Gel, içeri gir. Sen, artık bahçedeki dikenler gibi gülün zıddı değilsin! Sen şimdi güllere şâh olansın! Nefsini alçak gören kişiye, ne mutlu. Kendini üstün gören kimsenin de vay hâline! Şunu iyi bil ki, bu kibir ve ucub, yâni kendini üstün görme hâli kahredici bir zehirdir. Ahmaklar, bu zehirli şarabın sarhoşu oldukları için kendilerinde varlık hissederler. Bahtsızın biri bu zehirli iksirden içerse neşe ile bir an başını sallar. Sallar amma biraz sonra da insanlığa vedâ eder, rezil olur. Ey aklı başında kişi! Şunu iyi bil ki; kılıç, boynu olan kişinin boynunu keser. Gölge ise yerlere serilmiştir. Boynu ve bedeni olmadığı için onun yaralanması ve kesilmesi de mümkün değildir. Ey doğruluktan sapmış kişi! Büyüklük taslamak, kibre, gurura ve ucba kapılmak, odunun üzerine ateş koymak gibidir. Böyle bir ateş üzerine sen nasıl gidiyor da kendini ateşe atıyorsun? Dikkatle bak da gör; yerle bir olan gölgeler, hiç oklara hedef olabilir mi? Yerden başını kaldırıp varlık gösteren, böbürlenen kişi ise, oklara hedef olur. Çâresiz, oklar onu delik deşik ve perişan eder durur.” KÜÇÜMSEYEREK İNSANLARDAN YÜZ ÇEVİRME! Âyet-i kerîmelerde buyrulur “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme! Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zîrâ Allâh, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez! Yürüyüşünde tabiî ol! Sesini alçalt!..” Lokmân, 18-19 “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ağırlık ve azametinle ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” el-İsrâ, 37 Dipnot [1] Şârihler, bu hadîsin şerhinde şu işârî mânâya da yer vermişlerdir Peygamber Efendimiz, Hazret-i Câbir’in “ben” demesinden râzı olmadı. Çünkü, “ben” sözünde benlik, kibir ve büyüklük vardır. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
yürüyüşünde tabii ol ne demek